Yalvaç

YALVAÇ
PİSİDİA ANTİOCHEİA
BATI KAPISI

    Şehrin batıda ovaya bakan ve muhtemelen antik yolların birleşerek ulaştığı yönden ana girişi sağlayan ve iki yanından şehir suruyla birleşen kapı, 12 metre yüksekliğinde,24 metre eninde Anadolu’daki anıtsal girişlerin yaklaşık % 40’ı gibi üç girişli, kemerli bir zafer takıdır.  Augustus Kutsal Alanı’na geçişi sağlayan Propylon’a benzer mimari ve plastik anlayışıyla inşa edilen kapı, Michigan Üniversitesi’nin 1920’lerde yaptığı kazılarda ilk kez ortaya çıkmıştır. 
    Bugün kapının temel seviyesinde görülen ayakları yanında sıralanmış olan parçaları, yapının toplam % 65’ini oluşturmaktadır. Kemerlerin üzerindeki alınlıkta, cephenin odağını, karşılıklı diz çökmüş, flama ve standart taşıyan iki Persli kabartması oluşturur. Plasterler üzerinde ise girland taşıyan Nikeler bulunur. Arşitrav üzerinde ki frizde Hippocamp, Triton, Amazon kalkanı, zırh ve çeşitli silah kabartmaları bulunmaktadır.
    Üslup ve işçilikte görülen farklar yapının İ.S. 2. y.y. başlarına tarihlenmesine ve 2. y.y. sonlarında değişikliklere uğradığının anlaşılmasına yardımcı olsa da, yapının Hadrian için İ.S. 120’den sonra yapıldığı, 200’lere doğru kazanılan bir zafer anısına zafer takına dönüştüğü ve Caius Iulius Asper Pansinianus tarafından yenilendiği sonuçlarına stil kritiği yanında bu ilginç yazıtlar yardımıyla ulaşılmıştır.
    Kapının kazısı sırasında bulunan bronz harflerin monte edildiği arşitrav üzerindeki delikler yardımıyla iç ve dış yüzdeki yazıtlar çözümlenmiştir:

 

İÇ YÜZ:

C. IVL. ASP(ER) PANSINI[AN]VS IIVIR V TRIB[UNUS MILITUM---] D(E) S(UA) P(ECUNİA) F(ECIT) ET ORNAVIT

“C. Iulius Asper Pansinianus, beşinci kez belediye başkanı, binbaşı,kendi parasıyla yaptırıp süsledi.”

DIŞ YÜZ:

IMP. CAESARI [DIVI NERVAE NEP.] DIVI [TRAIANI FIL. TRAIANO H]ADRIANO AU[G. PONT. MAX. TRİB. P]OT. COS III P.P.  ET SABINAE AU[G--] COL[ONIA]

“İmparator Caesar Traianus Hadrianus Augustus için; Tanrılaştırılan Nerva’nın torunu, tanrılaştırılan Traianus’unoğlu, büyük rahip, 13. kez tribunus, 3. kez konsül, vatanın babası ve Sabina Augusta için... koloni.”

                                                                 GÜNEYBATI SURLARI:

    Bugün görülebilen surların uzunluğu izlenemeyen kısımları ile birlikte yaklaşık 3000m.’yi bulmaktadır. Surların çevirdiği alan-ören yeri, 785m. x 990m. yaklaşık 47 hektardır. Kent surlarının kalınlığına dikkat edildiğinde, arazi eğiminin çok olduğu yerlerde; sur kalınlığının ortalama 1.50m. diğer yerlerde ise 4.75m.-5.50m. ölçülerine ulaştığı görülmektedir. Helenistik devirde inşa edilen ilk surlar, Roma ve Bizans çağlarında genişletilmiştir

                                             İMPARATOR AUGUSTUS TAPINAĞI VE KUTSAL ALANI

    Şehrin en yüksek noktasında kayaların azimle oyulmasıyla elde edilen düzlükte kurulu olan tapınak, kutsal alanı içerisinde cephe mimarisiyle ziyaretçiyi ilk anda hayrete düşürecek bir zenginliğe sahip olarak inşa edilmiştir.
    
Tapınağın yapımına olasılıkla imparatorun sağlığında başlanmış, ölümünden sonra da ona ithaf edilmiştir. Tapınak, kutsal alanına girişini sağlayan Propylon’la çağdaştır. Yapının temeli, doğal kayanın kesilmesi ile oluşturulmuştur. Ancak kayalığın daha erken dönemlerde bölgede etkin olan Ana tanrıça Kybele ve Ay Tanrısı Men kültleri için düzenlenmiş olabileceğine dair izler bulunmaktadır. Roma’nın hakimiyeti sonrasında İmparator tapınağı ve kutsal alanına dönüştürülmüştür.
    Tapınak, kutsal alan içerisindeki ana kaya düzleştirilirken, merkez aksta bulunan tapınak podyumu için 2,5 m. yüksekliğinde, 14x28 m. boyutlarında bırakılan ana kayanın üzerinde yükselmektedir. Podyumun içi de oyularak, kült odası olarak düzenlenmiştir. Tapınak 4 sütunlu bir prostylostur. Galeride Alt katta Dor, üst katta ise İon düzeninde sütunlar kullanılmıştır. Portikonun sonlandığı köşelerde de, kuzey ve güney kenarlarda uzanan stoalar (revaklar) yer almaktadır.

                                PROPYLON (ANITSAL GİRİŞ KAPISI)

    Tiberius Meydanı’nın sonlandığı noktada başlayan on iki basamaklı temel yapısı, arkadaki düzlükte bulunan İmparatorluk Kutsal Alanı’na (Augustus Tapınağı) geçişi sağlayan anıtsal Propylon’a aittir. Üç kemerli girişin yan kemerleri 3,5 m., merkez giriş 4,5 m. genişliğindedir. Orta kemerin üst kısmındaki boşluklarda, karşılıklı olarak diz çökmüş, elleri arkadan bağlı, biri çıplak iki Pisidia’lı savaş esiri kabartması bulunmaktadır. Yan giriş üstündeki kemerlerin üst kısımlarında ise karşılıklı girland (Çiçek-yaprak çelengi) taşıyan aşk tanrısı Eros ve zafer tanrıçası Nike kabartmaları bulunmaktadır.  

Orta girişin üzerindeki arşitrava bronz harflerle monte edilmiş yazıtı şu şekildedir;

 

IMP. CAES[ARI DI]VI [F. A]VGVSTO PONTI[F]ICI M[AXIM]0 COS X[III TRIB]VN[ICAE] POTESTATIS XXII [IM]P XIIII P.[P.]

 

Tanrının oğlu İmparator Caesar Augustus için, büyük rahip, 13. kez konsül,  23. kez tribunus, 14. kez imparator, vatanın babası (Pater Patriae)

 

                                                    TİBERİUS MEYDANI

    Merkezi Kilise’nin doğusundan geçen Cardo Maximus Caddesi ile Propylon arasındaki alan Tiberius Meydanı olarak adlandırılmaktadır. İ.S. 25–50 yıllarına tarihlenen alan, 30 x 70 metre ölçülerindedir. Kentin merkezinde olması ve Kutsal Alan'a yakınlığı nedeniyle kentin en önemli yapılarındandır. Meydanın iki yanında yer alan sütunlu portikolar arkasında bulunan dükkanların kazısında elde edilen buluntulardan anlaşıldığına göre, meydanda ticari hayat oldukça hareketli olup gıda ve içecek satışı yapılmıştır. 
    
Meydanın doğu ucunda, Propylon'un önünde,kalkan biçimli bir bloğa,bronz harflerle oluşturulmuş yazıtta "TİTUS OĞLU,SERGİA KÜTÜĞÜNE KAYITLI,TİTUS BAEBİUS ASİATİKUS,AEDİL (Belediye Başkanı), 3.000 AYAK (880 metre ),KENDİ PARASINDAN DÖŞEDİ" cümlesi okunmuştur

                        DECUMANUS MAXİMUS VE CARDO MAXİMUS CADDELERİ:
                                            (ANA CADDELER)

    Priene, Miletos gibi Helenistik şehirlerde başarıyla uygulanmış olan, düzenli, ızgara plan Antiocheia’da da başarıyla uygulanmıştır. Bilinen iki cadde, Batı Kapısı’ndan başlayan 90 + 320 metrelik Decumanus Maximus Caddesi ve Nympheum’dan (anıtsal çeşme) başlayan 400 metrelik Cardo Maximus Caddesi’dir. İki cadde Tiberia Platea (Tiberius Meydanı)’nın yaklaşık 70 m. güneyinde dik açıyla kesişmektedir.

 

TİYATRO

    Tiyatronun caveası yaklaşık 95m. Uzunluğundandır. Kuzey yönündeki oturma kademeleri, tepenin yamacına oyulmak sureti ile doğal toprak eğimi üzerine oturmasına karşın, güney yöndeki oturma sıralarının tonoz ve kemerlerden oluşan bir alt yapı üzerine oturmaktadır.
    
Sahne binasının kalıntılarından, dikdörtgen bir plana sahip olduğu anlaşılmaktadır. Ancak cephe mimarisinin bezemeli olduğu ve kabartmalı frizlerle donatıldığı ele geçen mimari parçalardan anlaşılmaktadır. Tiyatronun bugün var olan kalıntılarından M.S. IV yüzyılın başlarına tarihlenmektedir.

 

ROMA HAMAMI

    Şehrin kuzeybatı köşesinde bulunan hamam oldukça büyük bloklarıyla ve sağlam yapısıyla dikkat çeker. Kazılarla 7 mekanı açılan yapı, 80x55 m. boyutlarındadır. Güneş ve rüzgar faktörleri düşünülerek, tüm hamamların girişleri ve ocakları güney ve doğu yönlerinde yapılmışken durum bu yapıda farklıdır. Su ve ısıtma sistemine ait de çok fazla iz tespit edilememiştir. Pisidia şehri Sagalassos’un hamamıyla karşılaştırabileceğimiz yapı, su sistemi ve çeşme gibi,  İ.S.  1. yüzyılın ilk yarısına tarihlenmektedir

 

ST. PAUL KİLİSESİ :

    Antiocheia’nın en önemli yapılarından biri olan, Şehrin kuzeybatısındaki bazilika olarak adlandırılan yapıda ilk kazılar 1920’lerin başında Robinson ve ekibi tarafından başlatılmıştır. 70x27 m. boyutlarındaki yapının batıdaki 27x13 metrelik narthex (giriş) bölümü şehir surlarına yaslanmış olarak doğu-batı yönünde uzanmaktadır. Bazilikal planın tüm ögelerini yansıtan yapı, üç nef ve bir yarım daire apsisten oluşmaktadır. Apsisin dış yüzeyi altıgen duvarla çevrilidir. Apsis 10,80 m. çapında ve 9,20 m. derinliğindedir. Orta nefi her iki yandaki dar neflerden 13’er sıralık iki sütun dizisi ayırmaktadır ve bu sütunlar altıgen altlıklara oturmaktadırlar. 
    Orta nefin zemini, kırmızı, sarı, beyaz ve siyah tesseralardan oluşmuş, geometrik ve bitkisel motiflerle bezeli mozaikle kaplıdır. Mozaiğin apsis önündeki bölümünde bulunan bir yazıtta, 381 yılında Antiocheia’yı Konstantinopolis Konsil'inde temsil eden ve Ortodoks mezhebinin kurucularından biri olan Başpiskopos Optimus’un ismi bulunmaktadır. Bu isim, yapının 4. yüzyıl sonuna tarihlenmesine dayanak oluşturmaktadır. Bu tarih, anıtsal kiliselerin Anadolu’da başlangıç tarihidir. Antiocheia Büyük Bazilikası, Erken Hıristiyanlık kiliselerinin ilk iki örneğinden biridir. Bugün görebildiğimiz kilise ise Optimus’un kilisesinin 4. yüzyıl sonunda değişikliklere uğrayarak 1. katı üzerine oturtulmuş olan 5.-6. yüzyıl kilisesidir.
    Aziz Pierre ile birlikte Erken Hıristiyan misyonerlerinin en ünlüsü ve hatta en etkilisi olarak kabul edilen Aziz Paulus’un İ.S. 46-62 yılları arasında Antiokheia’ya üç kez gelerek, şimdiki kilisenin temelleri altında olan sinagog'da vaaz vermiştir. Hıristiyanlığı buradan dünyaya duyurmuştur. . Burada Sebt Günü sinagoga girip yaptığı konuşmada Kutsal Yasa’dan ve peygamberin yazılarından metinler okumuştur. Bu konuşma Aziz Paulus’un misyonerlik görevinde yaptığı ilk konuşması olarak bilinmektedir.

 

MERKEZİ KİLİSE

    Decumanus Maximus Caddesi’nden, Cardo Maximus Caddesi’nin başlangıç noktasına gelindikten sonra Tiberius Meydanı’na doğru yaklaşık 75 m. ilerlendiğinde, Tiberius Meydanı'nın tam karsısında apsisiyle dikkat çeken yapı konumundan dolayı araştırmacılar tarafından "Merkezi Kilise" olarak adlandırılmıştır. Günümüze Aziz Bassus'un adini taşıyarak koruna gelen kilise Ramsay tarafından IV. Yüzyıla tarihlendirilmiştir.

 

KUZEY KİLİSE

    Kuzey Kilise akropolün kuzeyinde, hamam yapısının doğusundaki teras duvarına bitişik konumlanmıştır. Kilise, boyutları itibariyle Büyük Bazilika’dan küçüktür; ancak Merkez Kilise’den büyüktür. 
    Kuzey Kilise Bazilikal planda doğu-batı doğrultusunda boyutları narteks dahil 42.00 x 23.50 m. dır. Kilise üç nefe ayrılmış ve yan nefler 4.05 m, orta nef 10.10 m. genişliğindedir. Ana apsis dışta üç cepheli, içte yarım dairedir. En sağlam kalmış kısmı ana apsistir. Kilisenin yapımında yerel gri renk taşlar yanında devşirme bloklar kullanılmıştır. Kilisede en az iki evre tespit edilmiştir. Kilisenin kuzeyine yapılan eklentiler 2. evreyi göstermektedir. Antiokheia Kenti’nde diğer iki kilisenin yapım tarihi, sütun başlıklarının tarihi ve erken Hıristiyanlık dönemi mimarisi dikkate alındığında Kuzey Kilisesi’nin yapım tarihi en erken 6. yüzyıl sonlarıdır.

NYMPHEUM

    Geniş bir “U” şeklinde planlanmış yapı, su kemerlerinden aktarılan suyu depolayıp düzenleyerek kente temiz su dağıtmak için inşa edilmiştir. Yapı, 27x3 m. boyutlarında, suyu toplayan bir rezervuar,  9 m. yüksekliğinde süslü bir cephe ve önündeki 27x7 m. boyutlarında, 1.5 m. derinliğe sahip bir havuz kısımlarından oluşmaktadır. Hemen arkasında da, yaklaşık 10 km. uzaktan, Sultan Dağları’ndaki “Saçıktı” kaynağından aldığı suyu şehre getiren su iletim sisteminin, sifon bölümünü oluşturan 800 metrelik su kemerlerinin günümüze ulaşabilen kalıntıları izlenmektedir. 
    Su kemerleriyle birlikte Anıtsal çeşme binası, Antiocheia’nın Colonia Caesareia adını alıp, başkent konumuna ulaştığı I. yüzyıla tarihlenmektedir.

 

SU KEMERLERİ

    Roma İmparatorluk Dönemi’nin planlı şehircilik anlayışıyla, ortaya çıkan ve Anadolu’nun hemen her antik şehrinde gördüğümüz su iletim sisteminin belkemiği olan su kemerlerin en güzel örneklerinden biri Antiokheia’dadır. 
    Günümüze ulaşan kemerlerin yüksekliği, 5m.-7m. arasında değişmekte olup. genişliği ise, 2.50m.’yi bulmaktadır. Kemer ayakları 4. m. yükseklikte olup, dikdörtgen blok taşlardan yapılmıştır. Kilit taşları bazen tek, bazen de birkaç taştan oluşmaktadır. Yarım daire şeklindeki kalkık kemerlerin işçilikleri farklı olmasına rağmen, yapının tamamında bütünlük gözlenmektedir.

    Kemerlerin bindiği iki ayak arasındaki açıklık 4.70m.-3.80m. arasında değişmektedir. Ayakların oturduğu taban arazinin durumuna göre bazı yerlerde kemerler üzerinde, bazı yerlerde ise 2-3m. yüksekliğindeki blok taşlardan yapılmış temeller üzerine oturmaktadır. Su kemerlerinin 200 metrelik kısmı aralıklı bölümlerle ayakta kalmıştır. Su Kemerlerinin, kentin tarihsel gelişimine göre yapıldığı varsayılarak M.S. 1. yüzyıla tarihlenmektedir.

MEN KUTSAL ALANI:

    
Antiokheia’nın yaklaşık 5 km. güneydoğusu’nda ve Gemen korusu doruğunda daha İlk Çağın erken dönemlerinden başlayarak Phrygia ve Pisidia yörelerinin en saygın tanrılarından biri olan Men’in önemli bir kutsal alanı yer almaktadır.
    Burada tapınılan Men, Men Askaios yada Men Askaenos diye anılıyordu.Etrafı Ay kabartmalı ve yazıtlı bir temenos duvarı ile çevrili alanın ortasında Tanrı Men’in tapınağı yer almaktadır.Kutsal yapının etrafında muhtelif fonksiyonları olan yapı toplulukları bulunmaktadır.Bunlar arasında tören salonu,rahip veya rahibe evleri oldukça dikkat çekmektedir.
    Araştırmacılar burada temenos (çevresi duvarla çevrili kutsal alan) içinde bir tapınak, daha küçük başka bir tapınak, stadion, tören salonu, kült yemeklerinin yendiği bir ev (andron) ve ev benzeri, 20 kadar niteliği tam anlaşılamayan yapıdan oluşan bir kutsal alan ve daha sonraki yüzyıllarda inşa edilmiş kilise kalıntıları bulmuşlardır. Kalıntıların İ.Ö. 4. - İ.S. 4. yüzyıllar arasına tarihlenen uzun bir sürece, dolayısıyla sağlam kökleri olan güçlü bir külte ait olduğu bulunan yazıtlardan anlaşılmıştır.
    Men Anadolu’nun özellikle iç-batı bölgelerinde genel kabul görmüş, yoksul, güçsüz, hasta insanların koruyucusu, sembolü olan hilal şeklindeki Ay’ın gizemli gücüyle insanlara iyilik ve şifa dağıtan, kökleri İ.Ö.4.binde Mezopotamya’ya dek inen bir tanrıdır.
    Men, genellikle omuzlarının üzerinde iki yana açılmış, benzerini Neolitik Döneme dek gördüğümüz gizemli semboller olan boynuz biçiminde ayça ( ay’ın ince hilal hali ) ile betimlenmiştir. Tanrı Men’in kutsal hayvanları boğa ve aslandır.

KAYA MEZARLARI:

    Aşağıtırtar Köyü’nün, Eğirdir Gölü’nün Hoyran Gölü olarak adlandırılan üst bölümünde, gölün doğu kısmında kalan arazisinde, Kırk İnler-Dutlubük Mevkii’nde, cephesi göle bakan üçgen alınlıklı kaya mezarları bulunmaktadır. Cephe mimarisi bakımından, üçgen alınlığı bulan Friglerden etkilenmiş bir görünüm arz eden bu kaya mezarları, Frig ardından süren bir geleneğin kanıtı olarak görülebilirler. Uzunca bir süre, Hıristiyanlık devrine kadar tekrar tekrar kullanıldığı anlaşılmaktadır.

    Bunlardan en önemlisi ve en büyüğünde Kare şeklindeki mezar kapısının sağ yanında bulunan yazıtlı olanıdır. Yazıt Dört satır halindedir. Kapının üst kısmında kare şeklinde bir açıklık bulunmaktadır. İçerisi çobanlar tarafından in olarak kullanıldığı için oldukça harap durumdadır. Kapının tam karşısında yarım kubbe şeklinde yapılmış apsis bulunmaktadır. Apsis fresklerle süslüymüş, ancak bugün harap durumdadır. Hz. İsa ve melekler görülebilmekte bunların etrafında renkler seçilebilmektedir. Tavan üçgen tonoz şeklindedir. Bölgede girişleri mağara görünümünde olan üç kaya mezarı daha bulunmaktadır. Bunlarında içleri mezar odası olarak düzenlenmiş fakat çok harap olmuştur.